Müşterek çocuğun reşit olması ile birlikte velayeti kendinde bulunmayan tarafın iştirak nafakası ödeme yükümlülüğü kendiliğinden sona erer. Ancak reşit olmasından sonra müşterek çocuğun eğitiminin devam etmesi halinde Türk Medeni Kanunu’nun 328.maddesinde yer alan “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hüküm doğrultusunda nafaka talebinde bulunulabilecektir. Bu nafaka türüne “eğitim” veya “yardım” nafakası da denilmektedir. Çocuk artık ergin olup dava ehliyetine sahip olduğundan kendi açacağı bir dava ile birlikte bu nafakayı anne veya babasından talep edebilecektir.
Daha önce belirtildiği üzere Yargıtay’ın yerleşik içtihatları göz önüne alındığında anne veya babanın çocuklar için reşit olmasından sonra da rızası olarak veya hata nedeni ile nafaka ödemeye devam etmesi ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi olarak kabul edilmektedir.
Yargıtay tarafından lisans eğitiminin yanı sıra yüksek lisans eğitimi, üniversiteye hazırlanma eğitimleri de bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Bu hususta bir yaş sınırlaması bulunmamakta olup önemli olan bu nafakanın anne veya babadan ödemesinin beklenebilir olmasıdır.
Ayrıca ergin çocuğun kendisine ait ek bir geliri olması halinde miktar belirlenirken mahkemece bu husus da göz önüne alınmalıdır.
Bu dava anne veya babaya karşı açılabileceği gibi her iki ebeveyne de açılabilecektir.
“Yardım nafakasına karar verilebilmesi için nafaka isteyenin yardım edilmemesi halinde zarurete düşeceğinin anlaşılması gerekmektedir. Zarurete düşme terimi çok sıkıntılı bir durumu ve ekonomik şartları ifade eder. Hükmedilecek yardım nafakasının miktarı yalnızca söz konusu sıkıntılı durumu önlemeye matuftur. Yardım nafakası yoluyla nafaka isteyenin geçiminin ve her türlü gereksinmelerinin sağlanması gerekmez. Eğitimine devam eden reşit birey kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise ana babasından öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası talebinde bulunabilir. Ne var ki; bunu vermekle yükümlü tutulacak kişilerin geçim sıkıntısına düşürülmemesi asıldır.” ( Yargıtay 3. HD 07.02.2013 2013/157 E. 2013/1813 K.)
“Türk Medeni Kanununun 364/1. maddesine göre; herkes yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan alt soyuna nafaka vermekle yükümlüdür. Aynı kanunun 365.maddesinin 2.fıkrasında davanın; davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibaret olduğu düzenlenmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 328/2. maddesine göre; çocuk ergin olduğu halde eğitime devam ediyorsa, ana ve babasının durum ve koşullarına göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.
Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.1998 gün, 1998/656; 688 sayılı ilamında yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Yardım nafakasına karar verilebilmesi için nafaka isteyenin yardım edilmemesi halinde zarurete düşeceğinin anlaşılması gerekmektedir. Zarurete düşme terimi çok sıkıntılı bir durumu ve ekonomik şartları ifade eder. Hükmedilecek yardım nafakasının miktarı yalnızca söz konusu sıkıntılı durumu önlemeye matuftur. Yardım nafakası yoluyla nafaka isteyenin geçiminin ve her türlü gereksinimlerinin sağlanması gerekmez.
Eğitimine devam eden reşit birey kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise ana babasından öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası isteyebilir. Ne var ki; bunu vermekle yükümlü tutulacak kişilerin geçim sıkıntısına düşürülmemesi asıldır. Bunun için belirlenen nafakanın; davacının geçinmesi için yeterli, nafaka yükümlüsünün geliriyle orantılı olacak şekilde Medeni Kanun’un 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek takdir edilmesi gerekir.
Somut olayda; dosyadaki bilgi ve belgelerden tarafların baba kız oldukları, davacının lise eğitimini tamamladığı, ancak üniversite sınavlarına hazırlandığı,davacının annesinin ev hanımı olup geliri olmadığı, davalı babanın ise emekli olup SGK’nun cevabına göre 2013 yılı Nisan ayı maaşının net 1.227,35 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, somut olayda; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları yardım nafakasının niteliği, davalının gelir durumu, davacının lise eğitimini tamamlayarak üniversite sınavlarına hazırlandığı nazara alındığında hükmedilen nafaka miktarı az olup, Türk Medeni Kanunu’nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun görülmemiştir. Bu itibarla, davacı tarafın temyiz itirazları yerinde görülerek hükmün bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 3. HD 15.12.2015 2015/14097 E 2015/20323 K. )
GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
Nafaka bir boşanma davasının ferisi olarak istenebileceği gibi ayrı bir dava ile de istenebilir. Nafaka davalarında (Nafakanın artırılması davası, nafakanın azaltılması davası, nafakanın kaldırılması davası, nafakanın belirlenmesi davası vb.) görevli mahkemeler AİLE MAHKEMELERİ olup dava nafaka alacaklısının yerleşim yerinde (TMK m.177) açılmalıdır.
Sonuç olarak, “nafaka” konusu ile alakalı yukarıdaki açıklamalarda yer verilen ve bunlarla sınırlı olmayan birçok yasal hüküm mevcuttur. Dolayısıyla bu çeşitli ve karmaşık hükümler arasında olaya uygun olan hükmün tespitinin vatandaşlarımız tarafından tek başına yapılması telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle, hak kaybına uğranmaması için avukatlara danışarak profesyonel destek alınmasını tavsiye ederiz.