- ORTAKLARIN KİŞİSEL ALACAKLILARI YÖNÜNDEN
TTK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrasında “sermaye şirketlerinde” ortakların kişisel alacaklılarının alacaklarını ortaklıktan nasıl alabileceğini düzenlemiştir. Buna göre; sermaye şirketlerinde alacaklılar, alacaklarını, o ortağa düşen kâr veya tasfiye payından almak yanında, borçlularına ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış payların, İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebilirler. Haciz, istek üzerine, pay defterine işlenmektedir.
Sermaye ortaklıklarında alacaklıların kollektif ve komandit şirketlerde olduğu gibi, ortaklığın feshini isteme olanakları yoktur. Hem şahıs hem de sermaye şirketine ortak olanların şahsi alacaklıları TTK’nın 133. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “(3) Bunun dışında, alacaklılar, tüm ticaret şirketlerinde alacaklarını, ortağın şirketten olan diğer alacaklarından da alabilme ve bunun için haciz yaptırabilme yetkisini de haizdir.”. TTK’nın 133. maddesinin dördüncü fıkrası ise, “(4) Yukarıdaki hükümler borçlu ortakların şirket dışındaki mallarına alacaklıların başvurmalarına engel olmaz.” hükümlerini içermektedir.
Bu hükümler çerçevesinde herhangi bir sermaye şirketi ortağının veya ortaklarının şahsi alacaklısı alacağını şu şekillerde alabilme imkânına sahip oldukları anlaşılmaktadır:
- Ortağın şahsi malvarlığından (TTK m. 133/4)
- Kâr payından (TTK m. 133/2)
- Ortaklık payından (TTK m. 133/2)
- Tasfiye payından (TTK m. 133/2)
- Ortağın şirketten olan diğer alacaklarından (TTK m. 133/3)
Sermaye şirketlerinde ortakların sahip olduğu şirket hisseleri, mali bir değer ifade etmeleri sebebiyle haczi kabil mal ve haklar arasında kabul edilmektedir. Bu bağlamda, ortakların kişisel alacaklıları da, borçlu ortak aleyhine genel haciz yolu ile veya rehinin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlatabilirler.
Buna göre; haczedilecek ve paraya çevrilecek hissenin bir anonim veya limited şirkete ait bulunması veya senede bağlanmış olup olmaması, herhangi bir hüküm farkı yaratmaz. Yargıtay kararlarına göre Limited şirketlerde ortaklık payı, limited şirkete haciz yazısının tebliği ile haczedilebilecektir. Ayrıca icra memurunun şirket merkezine bizzat giderek, haczi şirkete tebliğ etmek ve pay defterine işlenmesini sağlamak suretiyle bu hususu tutanakla tespit etmesi ile pay haczinin yapılması mümkündür.
- LİMİTED ŞİRKET ALACAKLILARI YÖNÜNDEN
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler.
Başka bir ifade ile limited şirket, iki veya daha fazla gerçek ve tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır.
Buna karşın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Tarih 11.05.2016 ve E. 2014/12-1078, K. 2016/600 numaralı kararında ise çok önemli bir karara imza atarak, şirkete borçlu ortakların malvarlığı nezdinde haciz yapılabileceği yönünde çok önemli bir karara imza atmıştır.
“Limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflas Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Şirket borçlarından dolayı kural olarak ortaklık tüzel kişiliğinin sorumlu olması, ortağın, ortaklık tüzel kişiliğine göre üçüncü kişi sayılıp sayılmaması ile ilgili değildir. Ortak, şirket tüzel kişiliğine göre üçüncü kişidir ve ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilir.
Buna göre somut olay değerlendirildiğinde; alacaklı tarafından dava dışı borçlu S… Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine icra takibi başlatıldığı, takibin kesinleşmesi üzerine borçlu şirketin ortağı olan şikayetçi Ali H. Y.’a 26.08.2010 tarihli birinci haciz ihbarnamesi gönderildiği, birinci haciz ihbarnamesinin 31.08.2011 tarihinde şikayetçiye tebliğ edildiği, şikayetçinin haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmemesi sebebiyle 03.03.2011 tarihli ikinci haciz ihbarnamesinin gönderildiği, ikinci haciz ihbarnamesinin de 11.03.2011 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen şikayetçi tarafça itirazda bulunulmadığı, bunun üzerine şikayetçiye 13.08.2012 tarihli üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderildiği, bu aşamadan sonra şikayetçinin, eldeki şikayet kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, şikayetçi Ali H. Y.’ın dava dışı borçlu S… Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin ortağı olduğu sabit olduğundan şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağı Ali H. Y.’dan mal, hak ve sermaye alacağı ile diğer alacaklarının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflas Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şikayete konu olayda şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumunda bulunması sebebiyle bu hacze yönelik şikayetin reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” Yargıtay HGK T. 11.05.2016 2014/12-1078 E. 2016/600 K.
Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre, limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Şirket borçlarından dolayı kural olarak ortaklık tüzel kişiliğinin sorumlu olması, ortağın, ortaklık tüzel kişiliğine göre üçüncü kişi sayılıp sayılmaması ile ilgili değildir. Ortak, şirket tüzel kişiliğine göre üçüncü kişidir ve ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilir.
Bu durumda, Yargıtay’ın bu kararı bu aşamadan sonra şirkete sermaye koyma borcu, şirkete cari hesap borcu, şirketten mal veya hizmet alımı nedeniyle ortaya çıkan borçlar, şirket alacaklarının ortak tarafından tahsilatı, ortağın şahsi borçlarının veya kredilerinin şirket tarafından ödenmesi durumunda artık şirket alacaklıları İİK hükümleri kapsamında ortaklar üzerine haciz işlemi başlatabileceklerdir.
Limited şirketlerde şirket alacaklılarının başvurabileceği tek malvarlığı, şirketin kendisine ait malvarlığı olup, şirketin malvarlığının en az sermayeyi karşılayacak oranda bulunması alacaklılar açısından önemlidir. Bu nedenle, yasa tarafından 3. kişi alacaklıları korumak amacıyla istisnai olarak ortakların sermaye payı borçlarının ifası oranında, ortaklar sorumluluktan kurtulacakları TTK m. 532 ile hüküm altına alınmaktadır.
Şirket ortaklarına, ortaklığa koymuş oldukları sermayenin bir kısmı ya da tamamı geri verilmişse, ortaklar aldıkları parayı iade etmekle yükümlüdür. Çünkü sermayenin ortaklar tarafından alınması şirketin esas sermayesinin azalmasına neden olmaktadır. Limited şirkette pay sahibinin sermayenin ödünç olarak iade edilmesi, şirket ortağına gizli anlaşmalarla aşırı menfaatler sağlayarak ödemelerde bulunulması ya da sermaye olarak getirilen ayınların itibari değerinin çok üstünde bir bedelle ödeme yapılması halinde sermayenin iadesi gerekmektedir. Bu durumda, doğrudan ya da dolaylı olarak yapılan her türlü nakdi ya da ayni aktarım bu kapsama girmektedir. Şirket ortağının sermaye koyma ediminin ifasını gerçekleştirdikten sonra koymuş olduğu sermayenin bir kısmını yahut tamamını geri alması halinde veya haksız olarak bir şekilde esas sermayenin azalmasına neden olması durumunda TTK m. 532 hükmü ihlâl edilmektedir. Bu durumda, ortağın sorumluluğu 5 yıllık zamanaşımına tabi olmaktadır.
Şirket ortağının ya da müdürünün haksız olarak alınmış olan kârı iade yükümlülüğü bulunmaktadır (TTK m. 535). İade yükümlülüğünde iyi niyet karinesi aranmamaktadır. Ancak şirket ortağının iyi niyetli olması durumunda ortak sadece şirket alacaklılarının haklarını ödemekle yükümlü olup, kötü niyetli olması durumunda ise haksız olarak elde etmiş olduğu miktarın tamamını ödemek zorunda bulunmaktadır.
Şirketin geri alma hakkı paranın alındığı tarihten itibaren 5 yıl, ortak ya da müdürün iyi niyetli olması halinde 2 yıl içinde zamanaşımına uğramaktadır.
TTK m. 535’in uygulama alanı bulabilmesi için kârın, ortaklara ödenmiş olması gerekmektedir. Kâr, şayet ödenmemişse şirketin malvarlığından fiilen bir çıkma olmadığından, şirket dava açarak haksız kârı isteyememektedir. Kârın düzensiz bir bilanço ile hesaplanması sonucu yasal ve sözleşmesel düzenlemelere aykırı olarak belirlenen kâr haksızdır. Kâr payının dağılımı için genel kurulun kararı gerektiğinden haksız olarak elde edilmiş kâr payının iadesi için genel kurul kararının, mahkeme tarafından iptalinin istenmesi gerekmekte, aksi halde genel kurul kararı haksız kâr dağıtımına karar vermiş olsa da geçerli hale gelmektedir. Limited şirket, kârın yasaya ve şirket ana sözleşmesine aykırı olarak haksız olarak verildiğini ispat etmekle yükümlü bulunmaktadır. Kanuni süre içerisinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinde davanın açılması gerekmektedir.
Haksız alınan kâr payının geri verilmesini talep etme hakkı müdürlere ait olup, şirketin infisahı ya da iflası halinde tasfiye memurları veya iflas dairesi bu yetkiyi kullanabilmektedir.
Ancak haksız kâr alan ortak veya müdürün iyi veya kötü niyetli olması haline göre genel kurul kararının batıl olacağı durum arasında da ayrım yapılması gerektiği, genel kurul kararının batıl olduğu ya da ortak veya müdürün kötü niyetli olduğu hallerde, limited şirket alacaklıları ile ortakların da dava hakları olduğu görüşü doktrinde kabul edilmektedir.
Limited şirketlerde, şirket ortaklarının sermaye borcunun ifası ile faiz kazanılması TTK m. 533 gereğince yasal olmamakta, ortaklara faiz ödenmiş ise ortak iyi niyetli de olsa haksız bir kazanç sağlamaktadır. Bu durumda, ortak haksız olarak elde etmiş faiz kazancını iade etmekle yükümlü bulunmaktadır. Söz konusu iadenin olabilmesi için faiz ödemesi altında yapılması şart olmayıp, pay sahipleri şirket borçlarından taahhüt ettikleri sermaye oranında sınırlı olmasına rağmen kanuna aykırı şekilde sermaye paylarını geri almaları, sermaye için faiz almaları, haksız olarak kâr payı almaları halinde bu oran kadar sorumlulukları genişlemektedir. Faiz sadece şirkete getirilen sermaye için yasaklanmış olup, ortak tarafından şirkete 3. Bir kişiymiş gibi ödünç verilmesi halinde ortak bu para için faiz talep etme hakkına sahip bulunmaktadır.
- ANONİM ŞİRKET ALACAKLILARI YÖNÜNDEN
6102 sayılı TTK’nın 329. maddesine göre Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur. Kanun, kesin bir sınır çizerek AŞ’lerde ortakların sorumluluğunu sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile yine “sadece şirkete karşı” olarak tayin etmiştir. Bu durum, AŞ’lerde şirket alacaklılarının ortaklar nezdinde takibe girmelerine engel teşkil etmektedir.
Yönetim Kurulu üyeleri, özel alacaklar açısından şirket ortaklarından farklı olarak;
TTK m. 553 gereği; Kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar (Genel Sorumluluk).
Yönetim Kurulu üyeleri ayrıca “belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması” ve “sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi” şeklinde belirlenen özel sorumluluk hallerinden doğan zararlardan da kusurlu olmaları ya da durumu bilmeleri şartıyla sorumlu olacaklardır.
Her ne kadar Yönetim Kurulu üyelerinin bu zararlar nedeniyle tazmin yükümlülükleri var ise de doğrudan alacaklar için takip edilmeleri mümkün değildir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 513’üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Şirketin iflası hâlinde, yönetim kurulu üyeleri şirket alacaklılarına karşı, iflasın açılmasından önceki son üç yıl içinde kazanç payı veya başka bir ad altında hizmetlerine karşılık olarak aldıkları ve fakat uygun ücreti aşan ve bilanço uygun bir ücret miktarına göre tedbirli bir tarzda düzenlenmiş olsaydı ödenmemesi gereken paraları geri vermekle yükümlüdürler” denilmiştir.
TTK m.513 anlamında yönetim kurulu üyelerinin kazanç payını geri verme yükümlülüğü herhangi bir şarta bağlanmamış; geri verme yükümlülüğünün doğması için, kazanç payının alınması yeterli görülmüştür. Kanun koyucunun TTK m.513’de benimsediği amaç, TTK m. 512’dekinden farklı olduğu için, bu yaklaşım yadırganmamalıdır. Zira TTK m.512’de “sermayenin korunması” amaçlanırken; TTK m.513’de “alacaklıların korunması” esas alınmıştır. Alacaklıların korunması amacıyla, yönetim kurulu üyelerinin aldığı tüm kazanç paylarının iadesi öngörülmüş; alınan kazanç paylarının haksız veya kötü niyetle alınıp alınmadığı hususuna temas edilmemiştir.
Kanun koyucu, yönetim kurulu üyelerinin geri vermekle yükümlü olduğu kazanç paylarını, iflâsın açılmasından evvelki üç yıl ile sınırlandırmıştır. Bu üç yıllık sürenin başlangıcı, kazanç payı ödenmesi hakkındaki genel kurul kararı tarihi değil; kazanç payının fiilen alınma tarihidir. Bu bakımdan iflâsın ertelenmiş olması (İİK m.179 vd.) sürede bir değişiklik yapmaz; iflâs kararının ertelenmesinden sonra şirketin mali durumunda iyileşme olmaması hâlinde, mahkeme erteleme kararını kaldırırsa, yönetim kurulu üyelerinin geri verme yükümünün başlangıç tarihi yine iflâs kararı tarihi olur.
Şirketin iflâsı hâlinde, kazanç payını iade yükümlüleri, kazanç payını alan yönetim kurulu üyeleri iken; yönetim kurulu üyelerinin kazanç payını iade yükümlülüğü, şirket alacaklılarına karşıdır.
Sonuç olarak, yukarıda anlatılanlar doğrultusunda konuyla alakalı hukuki uyuşmazlık yaşanması halinde olası hak kayıplarını ve zararları önlemek için alanında uzman bir avukattan profesyonel hukuki destek alınmasını tavsiye ederiz.